İngiliz Polisinin Ayrımcı Eylemleri Hakkında CAGE’den Değerlendirme
Londra merkezli sivil toplum kuruluşu CAGE’nin Basın Sözcüsü Muhammad Mussa, İngiliz polisinin ırkçı, ayrımcı ve kadın düşmanı eylemlerinin en çok etkilediği etnik ve dini gruplar hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu. Mussa, son 12 yılda İngiliz polisinin görevini kötüye kullandığına dair pek çok vaka ve rapor ortaya çıktığını belirtti. 21 Mart’ta, Lordlar Kamarası Üyesi Barones Louise Casey’in Londra Metropolitan Polisinin kurumsal olarak “ırkçı, kadın düşmanı ve homofobik” olduğunu ortaya koyan 363 sayfalık rapor yayımlandı.
Mussa, İngiliz polisinin görevi kötüye kullandığına işaret eden raporun polisin sivillerle ilişkisine ve halka nasıl yaklaştığına dair kötü bir tablo sunduğunu ifade etti. Raporda polisin şiddet, ahlaksızlık veya polisin uyması gereken kural ve yönetmeliklere aykırı uygulamalar yapıldığına dair bulgular yer aldı. Ayrıca rapor kadın düşmanlığına, kadınlara ve özellikle de yaşlı kadınlara, genç kadınlara ve kız çocuklarına yönelik saldırıları da içeriyor.
Mussa, Londra Metropolitan Polisine yönelik inceleme kararının, polis memuru Wayne Couzens’ın, Sarah Everard adındaki genç kadını vahşice öldürdüğünün ortaya çıkmasının ardından alındığını aktardı. Raporu bu yıl hazırlamalarını doğru bulmayan Mussa, bu sorunlar ortaya çıktığında 10 yıl önce yapmaları gerektiğini belirtti.
İngiliz polisinin arama yetkisine de değinen Mussa, son 5-6 yıldır polis memurlarına kişileri durdurma ve arama yetkisinin kanıta ya da bilgiye dayalı olarak değil, şüpheye dayalı olarak verildiğini söyledi. Polisin arama yetkisini kullanırken belirli kalıplardan yola çıktığını kaydeden Mussa, bu durumun özellikle Londra’daki polis güçlerinin nasıl giderek ırkçı, yabancı düşmanı ve kadın düşmanı olduğunu gösteren pek çok örnekten biri olduğunu ifade etti.
Birleşik Krallık polisinin en fazla siyahiler ve Müslümanlara ayrımcı yaklaştığını dile getiren Mussa, Müslümanların özellikle tatil dönüşlerinde sınır kapılarında maruz kaldığı muameleyi örnek verdi. İnsanların, polis tarafından sadece Müslüman isme sahip oldukları, sakal bıraktıkları ya da belli bir karaktere benzedikleri için durdurulduklarına dikkat çeken Mussa, birçok Müslümanı ve Müslüman gibi görünen çok sayıda etnik azınlığı yanlış bilgilere ve şüphelere dayanarak keyfi ve yasa dışı şekilde gözaltına aldıklarını söyledi.
Mussa, İngiltere’de aşırılıkla mücadele stratejisi olarak kamu yöneticilerine radikalleşme eğilimindeki kişileri “belirleme ve bildirme” zorunluluğunun 2015’te getirildiği Prevent (Önleme) programına dayandırdı. Ancak Mussa, radikalizm ve aşırıcılığın gerçek kaynaklarının ne olduğunu bulmaya odaklanmak yerine, mantığa aykırı ama hükümetin amaçları için üretilen bu politika ile yapmak istedikleri şeyin toplumları kontrol etmek olduğunu savundu.
Özellikle Londra Metropolitan Polisi içindeki beyaz çoğunluğa değinen Mussa, polisin yüzde 87’sinin beyazlardan oluştuğuna dikkat çekti. Polisin yüzde 71’inin de erkek olduğunu belirten Mussa, Londra’nın çok çeşitlilik ve çok kültürlülüğün merkezi olduğunu ancak polis gücünün bunu yansıtmadığını ifade etti. Mussa ayrıca Londra Metropolitan Polisinde görev yapan etnik azınlıkların da ayrımcılığa uğradığını söyledi.
Müslümanlar ya da azınlıklar söz konusu olduğunda polise duyulan güvenin azaldığına dikkati çeken Mussa, halkın yaklaşık yüzde 48’sinin polise güvenmediğini belirtti. Müslümanlar ve siyahiler söz konusu olduğunda polise duyulan güven ve inanç çok ama çok düşük olduğunu söyleyen Mussa, Müslümanların polisin kendilerini gözetlediğini ve kontrol ettiklerini düşündüklerini ifade etti. Müslümanların bir nevi hedef gösterildiğini, klişeleştirildiğini ve ırk ayrımcılığına maruz kaldıklarını belirtti.
GÜNDEM
27 Eylül 2023GÜNDEM
27 Eylül 2023EKONOMİ
27 Eylül 2023GÜNDEM
27 Eylül 2023GÜNDEM
27 Eylül 2023GÜNDEM
27 Eylül 2023SPOR
27 Eylül 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.